25 Haziran 2010 Cuma

Mesnevi'den Seçmeler - II (İki Şarabın Farkı)


~~ Her iki suretin birbirine benzemesi caizdir, acı su da, tatlı su da berraktır. Zevk sahibinden başka kim anlayabilir? Onu bul! Tatlı su ile acı suyun farkını işte o anlar. Zevk sahibi olmayan sihri, mucize ile mukayese ederek her ikisinin de esası hiledir sanır.

~~ Mim, vav, mim ve nun harflerinde bir yücelik yoktur. "Mümin" sözü ancak tarif içindir. Ona münafık dersen... O aşağılık ad, içini akrep gibi dağlar. Bu ad, cehennemden ayrılmış ve kopmuş değilse niçin cehennem tadı var? O kötü adın çirkinliği harften değildir. O deniz suyunun acılığı kaptan değildir.

~~ Kalıp altınla halis altın ayarda belli olur. Kalıpla halisi, mehenge vurmadıkça tahmini olarak bilemezsin.
Tanrı kimin ruhuna meheng korsa ancak o kişi, yakini şüpheden ayırdedebilir. O adam diri bir kişinin ağzına bir sıçrayıp girse, onu dışarı çıkarıp attığı zaman rahatlar. Binlerce lokma arasında ağzına ufacık bir çöp girdi mi, diri kişinin hissi onu duyar, sezer.

~~ Kuş tutan avcı, kuşu avlamak için ıslık çalar, ötme taklidi yapar. Aşağılık kişi dervişlerin sözlerini, bir selim kalpli kişiye efsun okumak, onu efsunlamak için çalar.

"O kötü adın çirkinliği harften değildir. O deniz suyunun acılığı kaptan değildir."

20 Haziran 2010 Pazar

Mesnevi'den Seçmeler - I (Gerçek Aşk)


~~Kibirlerinden "Allah isterse" (inşaallah) demediler. Allah da onlara insanların acizliğini gösterdi. "İnşaallah" sözünü terk ettiklerini söylemeden maksadım, insanların yürek katılığını ve mağrurluğunu söylemektir. Yoksa arızi bir halet olan inşaallah’ı söylemeyi unuttuklarını anlatmak değildir. Hey gidi nice inşaallahı diliyle söylemeyen vardır ki, cânı “inşaallah” la eş olmuştur.

~~Aşığın hastalığı bütün hastalıklardan ayrıdır. Aşk, tanrı sırlarının usturlâbıdır. Aşıklık ister o cihetten olsun, ister bu cihetten... Akıbet bizim için o tarafa kılavuzdur. Aşkı şerh etmek ve anlatmak için ne söylersem söyleyeyim... Asıl aşka gelince o sözlerden mahcup olurum. Dilin tefsiri gerçi pek aydınlatıcıdır, fakat dile düşmeyen aşk daha aydındır. Çünkü kalem, yazmada koşup durmaktadır, ama aşk bahsine gelince; çatlar, aciz kalır. Aşkın şerhinde akıl, çamura saplanmış eşek gibi yattı kaldı. Aşkı, aşıklığı yine aşk şerh etti.

~~"Eşi bulunmayan o sevgilinin vasfına dair ne söyleyeyim ki, bir damarım bile ayık değil! Bu ayrılığın, bu ciğer kanının şerhini şimdi geç, başka bir zamana kadar bunu bırak!”
(Can) dedi ki: “Beni doyur, çünkü ben açım. Çabuk ol çünkü vakit keskin bir kılıçtır. Ey yoldaş, ey arkadaş! Sufi, vakit oğludur (bulunduğu vaktin iktizasına göre iş görür). “Yarın” demek yol şartlarından değildir. Sen yoksa sufi bir er değilmisin? Var'a veresiyeden yokluk gelir”.

~~Bir adamın ayağına diken batınca ayağını dizi üstüne kor. İğne ucu ile diken başını arar durur, bulamazsa orasını dudağı ile ıslatır. Ayağa batan dikeni bulmak bu derece müşkül olursa, yüreğe batan diken nicedir? Cevabını sen ver! Her çer çöp (mesabesinde olan), gönül dikenini göreydi gamlar, kederler; herkese el uzatabilir miydi?

~~Diri aşk ruhta ve gözdedir. Her anda goncadan daha taze olur durur. O dirinin aşkını seç ki bakidir ve canına can katan şaraptan sana sakilik eder.