15 Temmuz 2012 Pazar

Dikkat Komutanım!

İşbu yazı genelde Silahlı Kuvvetler, özelde Deniz Kuvvetleri mensubu er ve erbaşlar arasındaki askeri jargona küçük bir örnek teşkil etmektedir. Anısı 5 aya sıkışmış askerlik dönemi ve güzel arkadaşlıklara ithaf olunur.

"Sıkıntı Yok": Günlerden bir Aralık günü. İskenderun Deniz Er Eğitim Alayı'nda bir kış ayından çok bahar havası var. Eğitimle birlikte bu hava yaza bile dönüşebiliyor. Kış ayında askere geldiğimiz için şükrediyoruz. Uzman çavuş, anlatılan bir derdi dinledikten sonra söylüyor bu kelimeyi. Daha sonra usta birliğinde de sık sık duyacağımızı bilmiyoruz tabi. "Sıkıntı yok." Yaşanılan sorunun herhangi bir darboğaz yaşatmayacağı manasına geliyor. "Önemli Değil" le eş anlamlı. Usta birliğinde, koğuştaki Kürt arkadaşların etkisiyle Kürtçe'yi öğrenmeye başladığımız zamanlarda yani, "Sıkıntı Tunne/Tınne" haline döndüğü de gözleniyor ve dilimize yapışıyor.

"Şafak": Acemi birliğinde kısa dönem arkadaşlarla birlikte ancak geyiğini yaptığımız, usta birliğinde ise geyikten gerçeğe dönen bir sıkıştırma aleti. Mengene gibi. Azaldıkça uzuyor gibi sanırsınız. Einstein askerlik yaptı mı bilmiyorum ama, "Zamanın göreceli bir kavram" olmasını tatmaya başlayacağınız yer burası ey Türk erkeği.

"Şafak Sıkıştırıyor": Terhis gününün yaklaşmasını müteakip, asker insanın askerliğin bittiği havasına kapılması, ancak henüz bitmediğini halihazırda işbaşıları/kamuflajları üzerinde içtimaya girerken farketmesi gibi etmenler sonucu oluşan "can sıkıntısı" hali. Kalmış iki hafta. Koca 158 günü yemişsiniz (Uzun dönemler için bu 450 güne tekabül eder.) Kalmış hepi topu 10 gün falan. Sinirleriniz gerilir. Halen bu şeye katlanmak zorunda olduğunuzun farkına varırsınız. Astsubayların, komutanların, başka askerlerin sözleri size her zamankinden daha fazla yük getirmeye başlar. Bölük astsubayının "Aferim Kethüda ya" sözünü bile "Allah belanı versin Kethüda ya" gibi duymaya başlarsınız. Özgürlükten gayrısı paklamayacaktır artık sizi. Sabredersiniz. Uzun dönemleri, geride bıraktığınız zor günleri düşünüp teselli bulursunuz.

"Torun": Usta birliğinin ilk günlerinde her gün çıkılan (sonraki 130 küsur günde çıkılacak olan ve ikinci katttaki Barbaros Hayreddin Paşa resmini görmekten -paşayı sevmekle birlikte- gına gelinen) merdivenlerin sonunda dallamanın birisinin "Şşt torun!" diye seslenmesi, yanındaki arkadaşın "ne torunu oğlum hoca o" diye arkadaşı uyarması, benim torun diyen herife öldürecek gibi bakmam... 

"Dikkat": Birden fazla anlamı var bunun. Bir nevi anahtar kelime. Ortama bir rütbeli geldiğinde, ortamda bulunan en kıdemli/rütbeli asker tarafından "Dikkaat!" deyü ortama hafifçe çıgrılır. Ki herkes kendine çeki düzen versin diye. aynı zamanda bir yerden "Kethüda!" diye bir ses işitildiğinde "dikkat!?" diye cevap vermek vardır ki, bu da ayrı bir durum. askerin mi komutanın mı seslendiğini bilmeyebiliyorsunuz. Dikkat diye yanıtlamak bu durumda problem yaratmıyor. Komutanınız olduğunu gördüğünüzde "dikkat komutanım" diye tekrarlıyorsunuz. Bizim Deniz Kuvvetlerinde "Emredin Komutanım" yerine geçiyor.

"Dikkat Çekmek": Genelde koğuş katına nöbetçi astsubay ya da subay çıkarken koğuş nöbetçileri tarafından icra edilir. "Dikkkeiyaaaağğyt" diye höykürür bir asker ki, cep telefonları, müzik aletleri, sigaralar ortalıktan hemen kaldırılsın.

"Şafağım mı kalmış?": Terhise sayılı günler kala, bir askerin günlük rutin olarak yapması gerekenleri yapmaması, aksatması ya da sallamaması gibi durumlar ortaya çıkabiliyor. E gidiyorsunuz diye sallamıyorsunuz artık tabi. Sakal traşını aksatabiliyorsunuz, bölük komutanı çağırınca "uyuyo deyin uyuyo" diye gitmeyebiliyorsunuz falan. "Abi ne yapıcam yeaaağ?!? bu şafaktan sonra ne yabıcam hıığ?" gibi öküzlükler yapabiliyorsunuz. Yaptık yani.

"Bu şafaktan sonra ben mi yapayım?": Üstteki maddeyle bütünüyle eş anlamlıdır.

"S.kimde olur mu?": Askerin bulunduğu konum, şafağının kalmaması ya da tamamen canına susayarak hiçbir emri sallamaması durumunda kullandığı terim. Her üçünü de bir şekilde yaşarsınız muhtemelen.

"Anlaşıldı Komutanım": Benim gibi hem bölük çavuşluğu hem bölük yazıcılığını bir arada yapan bir adam için üstten gelen emirleri uygulayan, iş manyağı bölük astsubayının her işini canla başla yapmaya gayret eden bir adamın askerde herhalde en çok kullandığı terimdir bu. "Anlaşıldı komutanım. Anlaşıldı.. Hı hı. Evet evet. Anlaşıldı... Anlaşıldı komutanım." Bunun tersi haliyle "Anlaşılmadı komutanım" dır. Ancak her ne kadar anlaşılmasa da söylenmeye pek g.t yemez. O yüzden "anlaşıldı" denir geçilir.

"Öyle bi şafak mı var yeağooğaağ?": Genelde dağıtım iznine gittiği için arkadaşlarından geç terhis olacak olan birkaç kısa dönem olarak, devrelerimizden yaklaşık 100 küsur gün boyunca duyduğumuz şey. Her ne kadar hep beraber gülünüp geçilse de, her defasında yapılır ve her defasında ister istemez biraz kanınıza dokunur. Fatih denen dünya tatlısı ama bir o kadar da şerefsiz asker arkadaşınız önce "Şafak kaç Mört?" der. Sizin 9 demenizi müteakip (kendisininki 2'dir) "oooooğ o ne yoğeaa? Öyle bi şafak mı var Mört? Muhoauhoah" diye güler. Kendisine küfredilir. Yine güler.

"Nöbet Kitlemek": Malın hası olan, art niyetli olan ve sevilmeyen yavşaklara iyi bir ders vermek için biçilmez kaftan bir yöntem. Yazıcı olarak nöbetleri yazıyorsanız kendinizi bir anda hakim gibi hissediyorsunuz. "Şu adam iyi adam şuna şu nöbeti yazayım. Bu adam geçen hafta bunu tutmuş, bu hafta bunu tutsun yazıktır. Bu itin teki sabah 4-8'i kitleyelim yavşağa v.s...."

"Rahatta Bekle": Bölük çavuşu olarak genelde akşam ictimalarını alırken bölüğü hizaya soktuktan sonra en son verilen "rahat" komutunun ardından söylenen sözdür.

"Çarşını Keserim": Bölük astsubayının askeri tehdit ederken, ya da bölük çavuşu/yazıcısı ibişin (öhm) asker arkadaşına şaka yaparken kullandığı öküzce sesleniş.

"Ses Kes, Şafak Dinle!": Şafağı kalmamış, ertesi gün çıkacak olan asker "Doğan Güneş!" yaptığı gecede uğurlanırken, bölükten bir başkası bu şekilde bağırır. Ve askerin şafağının doğan güneş olduğu bir tören havasında dile getirilir. Aslında can sıkıcı bir ritüeldir. Ama hep yapılır.

"Yalamak": "Nası iyi yalıyon mu Redim'i Kethüda abi?" sözünü kaç bin defa duymuşumdur bilemezsiniz. Branş astsubaylarınız, yani görev yaptığınız yerin amiri için asker arkadaşlarınız "kocan" tabirini kullanırlar. "Kocan geldi mi?" gibi... Siz de onlara aynısını yaparsınız tabi. Yalamak da "yalakalık yapmak" tan gelir. Askerde herkes herkesi yalar. Asker askeri, asker komutanı, komutan askeri. Hatta en çok komutanın askeri yaladığı vakidir. Çünkü bazı konumlar stratejiktir. Ve o işi yapacak başka asker yoktur. Bu sizi, bölük komutanınızı bile yeri geldiğinde takmamaya itebilir. Getirisi size çift çarşı, nöbetsizlik ya da çarşı izinlerinde erken çıkış-geç dönüş olarak dönebilir.

"Bi Şafak Söyle de Serinleyelim": "Şafak Sıkıştıran" üst devrelerin, şafağı daha çok olan alt devrelere söylediği ve aldıkları cevapla rahatladıkları söz. "Kaç? 145 mi off o ne beeeağ... Vallahi rahatladım...."

"Şafağın Yetmez": "Bu eylemi gerçekleştirecek kadar kıdemli değilsin" anlamındadır.

"Kethüda, seni s.kerim.": Aslında bu jargonun bir parçası değil. Ama 1.65 boyu, yuvarlak kafası, sarı seyrek saçları ve mavi gözüyle "Casper" lakabını almış kısa dönem arkadaşınız Fatih Atabaş tarafından, parmağında künyesini sallamak suretiyle söylenir. Her defasında istemsiz gülünür. O da "mouhuauhah" diye yanıtlar. "Bana bi kaave ısmarlasana" diye devam eden Fatih'e "fika" gösterilir. "S.ktir git kendin al it" diye küfredilir. Evet askerde hiç edilmediği kadar küfür edilir. Küfür adeta selam gibidir.

"Poşet": Uzun dönemlerin haklı olarak "Sizin yaptığınız da askerlik mi yeğea?" tepkisine paralel olarak kısa dönemlere verdikleri isim. Aralarında "poşet" diye konuşurlar. Ancak çoğu saygılı, efendi adamlardır. Peşimizde "abi abi" diye dolandılar birçoğu. Kulakları çınlasın hepsi pırlanta gibi çocuklar. İşin ilginç yanı bir uzun dönemin size "poşet" demesi sizin canınızı çok sıkabilir. Savaş baltalarını çıkarmaya hazır duruma gelirsiniz. Ancak kendi aranızda birbirinize "poşet" demeniz adeta günlük rutindir. "Nigger" ın beyazlar ve siyahlar arasındaki kullanımı gibidir yani. Güvenlik Bölüğü yazıcılarından Besim'in bana çeşit yaparak "poşi" dediği vakidir. Hatta aramızda "Mhf. Poş. Kd. Er Besim Özsabun", "Hiz. Poş Kd. Er Kethüda Çelebi" diye şakalaştığımız da olmuştur. Askerliğin nasıl sıkıcı olduğunu, yapılan şakalara bakarak bir kere daha deneyimleyebilirsiniz.

"Şafak Coni Moni": Terhis gününe sadece birkaç gün kaldığında "Şafak kaç?" sorusuna verilen yanıttır. "Bişey kalmadı olm beaa" anlamına gelir.

"Adam mı Öldürdün?": Şafağı diğerinden daha çok olan askere, diğeri tarafından söylenen şaka sözü. "La 46 diyosun olm naptın adam mı öldürdün?" Tuzla Deniz Harp Okulu'ndaki yaratık martılara ithafen "Martı mı s.ktin?" diye söylendiği de duyulmuştur.

"G.tün Başın Oynamasın!": Hareketlerinde ve tavırlarında absürtlük olan askere söylenen söz. Genelde astsubaylarca telaffuz edilir.

"Zoruna gitmesin": Şafağı az olan askerin, çok olan askere şafağını belirtmesini takiben söylediği söz. Dağıtıma gitmeyip hepi topu size 7 gün takan arkadaşlarınız tarafından sık sık duyabilirsiniz. İtler.

"Sürtmek": Askerden komutana kadar herkes tarafından kullanılan, bilinen bir terim. Yapılan bir hata sonucu verilen bir cezaya ya da ağır çalışma koşullarının gelmesi durumuna denir. "Beyler son olayları biliyorsunuz. Yakında sürtüş başlayacaktır. Hepimize şimdiden kolay gelsin." gibi. Ya da "Güvenlikte yine sürtüş mü varmış la?" gibi. "Sürterim oğlum sizi ekiekieki" gibi...

Sağlıcakla kalın.