13 Mayıs 2009 Çarşamba

Galatasaray'da Neler Oluyor?


Sezon sonuna yaklaştığımız şu günlerde hem yönetim hem de sportif bazda bir garip hezeyan kaplamış bizimkileri. Son dakikada ödenen futbolcu paraları, teknik direktör konusundaki çelişkili ifadeler, her hafta değişen görüşler, kalıyor mu gidiyor mu belli olmayan futbolcular derken, ortalık şenlik yerine döndü yemin ediyorum. Bir dönme-dolaptır gidiyor. eğlenenini mi ararsın, yere düşüp ağzını burnunu kıranını mı...

Koca bir sportif ağı yönetmek elbette zor bir iş. Sırf futbol şubesi bile başlı başına armegeddon yeri annem. Bazen işler sürekli kötü gidebilir. Ya da en azından arada bir aksayabilir. Bunlar normal. Hele ki Galatasaray gibi bir kulübü yönetiyorsanız, elbette olacak. Yalnız anlayamadığım tek bir şey var. O da neden her seferinde Adnan Polat abimizin çıkıp da "bizi yıpratmaya çalışıyorlar" vay efenim "işler şahane gidiyor. çok güzel yapacaz edecez. bunlar hep bok atıyo" gibisinden sözler sarfettiği. Yahu işler aksar, her şey yolunda gitmez her zaman. Kimse Galatasaray mükemmel olmak zorunda demiyor ki. Ama eleştiri olduğunda, çıkıp da bir gün "evet hatalar yaptık. ama önemli olan bunları tekrar etmemek için çaba saerfetmek" diyebilse ya bir yönetici. Ha sanmayın ki bu yalnızca Galatasaray için geçerli. Al birini vur geri kalan kitleye be yavrum çocum.

Şurada geriye 3 hafta kaldı. Şampiyonluk da gidip gidip geliyor bir iki takım arasında. Bizim güzide takımımız da dördüncü bir şekilde mucizevi puan kayıplarını ve kazanımlarını bekliyor. Emre Güngör'ün geçenlerdeki bir maç öncesi yaptığı yarı espritüel diyaloğuna dikiz: "Abi durun yav, rakipler puan kaybeder belki, şampiyon falan oluruz." İnşallah be Emre'cim. Kim istemez ki... Olmayacak şey de değil, neler gördü bu futbol gubidiği Kethû şu garip hayatında. Neler olmadı ki ligimizde. Önemli olan Galatasaray'ın bu hale gelmesine duyduğumuz üzüntü tabii..

Gelelim gidecekler - kalacaklar mevzuuna. Aslında ben daha çok "gitmesi gerekenler" ve "kalması gerekenler" gözlüğünden bakmak istiyorum. Çünkü bir "kaave" sakini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, benim de oturduğum yerden yorum yapmaya hakkım var. Yasalarla bu hakkım korunuyor olmalı. (Okuyucuya ev ödevi: T.C Anayasası ve "Kaavede" oturan adamların futbol yorumlarıyla ilgili hüküm ve kararlar) Önce Forvet hattına bakalım. Milan Baros'u bırakan-satan-kaybeden-veren-gözden çıkaran bir tek Galatasaraylının bile olabileceğini sanmıyorum, düşünmek dahi istemiyorum. Herhalde son yıllarda Galatasaray'a transfer edilip de en çok işe yarar bir futbol oynayan yabancı santrfor olmalıdır kendisi. Jardel'den bu yana gelmediydi gayrı. "Yeaa Baroş da topcu mu canım" diyen 30'lu yaşlarını bitirmek üzere olan abilere buradan sesleniyorum: "Ali Lukunku'nun selamı var. Baros'un yerine ben oynarım diyomuş". Ümit Karan da bu sezon oynadığı futbolla da zaten gösterdi ki, kendisi artık ya futbol oynamak istemiyor, ya da ortalama bir süper lig takımında devam etmek arzusunda. Shabani Nonda'nın ise özellikle ikinci yarı performansının tam bir facia olduğunu söylemek, abartı olmasa gerek. Yani neymiş efendim, Baros abinin yanına şöyle hava toplarına hakim, güçlü fizikli bir partner şartmış.

Orta saha da bir acaip bolluk yeri. Arda'sından tut da Kewell'a, göbekte şarap gibi bekledikçe güzelleşen Ayhan'ından, istikrarlı adam Mehmet Topal'a kadar şahane bir genişlik söz konusu. Bir sağ açık birazcık muallakta. Orayı da aslen bir sol kanat oyuncusu olan Kewell dolduruyor. Arda, eğer iyi bir para verirlerse bu sene gidiyor gibi. Yerini solda Kewell gayet iyi doldurur. Yalnız eğer gitmezse -ki bu da düşük bir ihtimal değil hani- o vakit hesap tamam gibi. Lincoln konusunda çok açık ve net konuşuyorum; defalarca ve defalarca gördük ki, yararından çok zararı dokunan bir futbolcu bu. Dolayısıyla kalması neyi ifade edecek ki? Sezon boyu on-onbeş maç oynamayan bir adam, çıkıp da üç maç kazandırsa ne olur allaseen?

Defansta Uğur Uçar fırtınası geri dönüyor. İzlemeye doyamamaya başlamıştık ki, sakatlandı çocuk. Çok çok yazık oldu. Ama umarım dönüşüyle, çok özlediği ve özlettiği futboluna daha da güzellik katar. Sabri Sarığlu'na ise izninizle Kütahya Tavşanlı'ya ait bir uzun hava olan "Baay baay Hebinizzz" adlı türküyü armağan ediyorum. Hakan Balta için de "istikrar abidesi" klişesiyle bir tanımlamada bulunmak bu adama en hafif tabiriyle haksızlık. Yalnızca istikrar mı arkadaş? Attığı o muhteşem goller, hücuma ve savunmaya sürekli katkısı. Dört dörtlük performansı... Allah nazarlardan saklasın ne diyelim. Göbekte Servet-Emre(lerden birisi) durumu olacak gibi. Emre Aşık'ın maksimum iki sezon daha oynayacağını tahmin edersek, oraya ya Güngör ya da Bizim yeni oğlan Semih adapte olacaktır. Servet'in yerini tartışmaksa abesle iştigal olur efendiler. Ha illa Servet'in yanına bir transfer diyenler de var. Stoper alacaksanız iyi düşünün demekte de fayda var o zaman. Atsan atılmaz satsan satılmaz bir durumu var. Gerçi Meira'yı iyi sattık ama, her zaman tutmaz o şans. İyi düşünülüp, iyi tartılmalı yeni transfer. Gelelim transferin forvet hattıyla birlikte zaruri olduğu ikinci bölgeye: "kale". De Sanctis malum-ı âliniz bu sene yolcu. Yerine Atlethico'lu kaleci düşünülüyor. Emin değilim dostlar. Daha iyisi yok mu be abi? Emrah gibi ağlayacağım ya. Ha bana sorarsan Aykut'a teslim edelim kaleyi de, bu sefer de camianın yarısı başlıyor höykürmeye. Vay efenim bu kaleciyle başarı gelir miymiş de bik bik bik. İnanın sırf Camiamızın huzursuz olmaması için istiyorum kaleci transferini.

Velhasılı kelam yazacak daha çok şey var da, "Galatasaray'da Neler Oluyor - 2" başlığı altında yazsak daha iyi olur gibi. Haydi selametle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder