9 Nisan 2020 Perşembe

DÜN AKŞAM BİR TEPEDEN SANA BAKTIM AZİZ ÇEMİŞGEZEK


SAKALLI ŞİİR
Seninle nice günlerimiz geçti
Varlığın cemalimdeki gönençti
Şimdi maziyi anarım hüzünle
Öyle özledim ki sakalım seni

Güz ayında üşümeyeyim diye
Yaz ayında parlamayayım diye
Göstermezdin yüzümü serin yele
Öyle özledim ki sakalım seni

Sünnet diye söyledim sofusuna
Marx'tan yâdigar dedim solcusuna
Yatmış jiletler derin uykuya
Öyle özledim ki sakalım seni

Düşünceliyken sıvazlardım hafif
Hakederdi görenden biraz taltif
Kesilecek şey mi, nasıl da naif,
Öyle özledim ki sakalım seni.

Üzüntümü gizleyen bir perdeydin
Tebessümü gösteren bir sahneydin
Güzellere benden hoş bir nağmeydin
Öyle özledim ki sakalım seni

Aşık Mert söyler ki bu işin özü
Mecbur edenlerin yaşlansın gözü
Kıymet bilenler dinlesin er sözü
Öyle özledim ki sakalım seni

X   X   X   X   X   X   X   X   X   X   X   X   X


SÜRREAL POST-APOKALİPTİK ŞİİR
Fevkalade bir inşaa var ışıklı geniş odada
Belki çoktan mamur oldu bir yıkılıp yapılan bina
Döner dolaşır yine okur neticede bir ferd-i necaset
E eşşektir işte versen de altına makam-ı riyaset

Hiçbir şey var olmaz yoktan, değilse müsebbibi Yezdan.
Evveli vardır dimağda, kaldır bak çıkar altından.
Bekler sabırla duhulunu, bilir usul ve adabı,
Yahu dimağa deriz elbette, ne lalesi mabadı?

Bir direnç noktası vardır riyayla edilen raksın
Harbi iğrenç mokası vardır şu sizin starbaksın.
Değil konumuz ne kahve ne elektrik şimdilerde
Tesla'yı ırgalamaz ki açık veya kapalı devre

Sahte bir evliyayım, beliriveririm vakt-i leylde
Cemi iken müfred anlaşılırım işte en büyük hile!
Ağzımdan çıkan bu puşt zehir özümü fena dağlar.
Beni her dem inceden, hissettirmeden ağular.

Yalnızım diye korkma, bir başına kalmadın.
Hayır elbet delirmedin, konuşmuyor senle fırın.
Belki anlatacaktı sana bir askerlik anısını,
Dinlemeyecektin zaten gamlanma yarısını.

Uzadı bak günler, galip geliyor geceye
Corona var tabi gidemedi, Pelinsular Ece'ye.
Merd-i heceye sığdırdım, Binbir gece efkarı,
En güzel şifa tefekkürün, önemli değil miktarı.
-

Aşık Merd Ğalğayi (Radiyallahu Anh)
Tahriren fi yevm'il çaharşenbe min şehr-i evahir-i Mart 2020.
Be makam-ı Dârülgavur İzmir el mahmiyye.

9 Temmuz 2019 Salı

Gündem Roket Olmuş Erenler.



Mayışı iyi mi mayışı?

Özledim sizi kığ! Siz kimsiniz, kaç kişisiniz, var mısınız onu bile bilmezken bu duyguyu yaşamak her kula nasip olmaz bakın. Hayır hayır şizofreni tanısı öyle kolay konulmuyor, saçmalamayın. Nası seviyorum sizi bi bilseniz. Bi sizi, bi de kendini yaşamı boyunca 3 yaşında erkek bir golden retreiver sanan rahmetli muhabbet kuşumuzu bu kadar sevdim yeminlen...

Gündem o kadar yoğun ki hangisinden başlasam, en çok ne konuda saçmalasam bilemiyorum. Yazmayalı da epey bir zaman olmuş. Bu da benim saçmalama kat sayımı arttıracak haberiniz olsun. İmamoğlu'ndan girip ekonomiden çıkacak, Merkez Bankası'na sapıp, Babacan'a dönecek, oradan cumhurbaşkanını da alıp, yarin yanağındaki buseden gayrı her yerde ve her şeyde puştluk, itlik, hergelelik yapıcaz şimdi. Atom fiziği bizim neyimize? Bunların hiçbirisini yapmazsak da sövmeyin ama. İtliğin şanındandır neticede.

Hayatımda ayollu cümle kurmam ben! (Yalan.) "Ayol"un kadınlara has bir efekt oluşunu oldum olası kıskanmışımdır. Cümleye "A canım" veyahut "Yahu" gibi bir anlam katmakla beraber, ayolun verdiği tadı hiçbirinden alamıyorum. (Bilardo?) Gel gelelim, söyleyince de çat diye feminen yapıyor bu meret seni.  Daralıyorum ayol!

Bu satırların fütursuzca yazılışını borçlu olduğumuz iki şey var. Birisi tezin bitmiş olması. Diğeri de yaz tatili denilen ve "Şol Cennetin Irmakları" ilahisini en agnostiğine en emin bir itikat ruhuyla söyleten güzel şey. Her güzel şey gibi tez vakitte biten. Gaddemit! (Neyse ki henüz başında sayılırız.)

Fevkalade şeyler oldu ben buralara yazmayalı. (Bir seneyi geçmiş) Bir kere III. Dünya Savaşı çıkmadı ki bu yeterince güzel bir hadise. Sonra hanımın tez bitti. (Hanımcılık kazanacak) Benim tez bitti. (Dünya savaşlarından sonra en önemli şey tezlerin bitmesidir arkadaşlar ki hepimiz biliriz tez askerlik gibidir ve bitmez) Derken Ekrem İmamoğlu ikinci kez seçimi kazandı. Bu aynı zamanda Tayyip Erdoğan'ın ikinci kez kaybetmesi anlamına geliyor. Binali de zaten "Beni ne ara aday yaptılar kuran evliya çarpsın hatırlamıyorum" tadında yaşadı seçim sürecini. İmamoğlu'na kazandıran ya da Erdoğan'a kaybettiren faktörleri burada tek tek sıralayabiliriz ama defalarca yazıldı, lüzum yok. Reisçi tayfa bir taraftan bu zamana kadarki "Büyükşehir Vurgun Düzeni"ni gizlemeye ve sulandırmaya çalışırken, diğer taraftan da İmamoğlu'nu çalıştırmamak için elinden geleni yapacak, bunu görüyoruz. Bu yıpratma savaşını halkı arkasına alan kazanır. O da bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimleri için belirleyici olur, kanaatim bu. Rüzgarı ve kamuyounu arkasına alan Ekrem Abi'nin, bu yarışı aynı "Ekrem Abi" olarak bitirmesi yani "onu öldürmeyenin güçlendirmesi" neticesinde yeni cumhurbaşkanımız şimdiden hayırlı olsun diyebilirim. Kritik eşik, yapacağı işler ve bu işleri halka, halkı da yanına alarak anlatabilmesi...

Seninki Merkez Bankası Başkanı'nı görevden aldı! Bi de haspam haftasonu yaptı ki piyasalar tepkiyi tez vermesin. Yeminlen çocuk bu. Sonuçları değiştirirsem, her şey düzelir acziyetinin vücut bulmuş hali bu hamleler. Adam Merkez Bankası'nın para politikalarını da, kendisinin ekonomi politikaları gibi "babamın çiftliğini istediğim gibi sürerim" mantalitesi ile görmek istediğinden oluyor bunlar pek tabi. Küçükken "Buralar babamgillerin oğlum. Siz karışamazsınız" diyen çocuğun büyümüş hali... Bi taraftan TÜİK başkanını görevden alıp yenisini atayarak, halka sırıtan enflasyon rakamları ile masal anlatacaksın, diğer taraftan da Varlık Barışı'nı altı ay daha uzatıp, yurt dışı çıkış harcına Yüzde 250 zam yapacaksın ve hatta elektriğe, alkole, sigaraya, çaya, şekere, akaryakıta geçireceksin. Sonra da "ikinimimiz iyiyi gidiyir" diye iç güveysini konuşturacaksın. Biz de afiyetle yiycez. Bu arada "Yedek Akçelere" dahi göz diktiğini nereye saklayacağız bilmiyorum. Mızrak çuvala sığmıyor değil, artık ortamda çuval dahi bulundurma gereği duymuyor herifler. Muz Cumhuriyeti halimize bakıp "Oh lan en azından Türkiye kadar değiliz! Ver bi çikita keyfimizi bulalım." diye rahatlıyordur. 

Babacan ve Gül parti kuruyorlar. Şimdi bana söyler misiniz, "After Party" bu değilse nedir? Karşılık bulur mu bulmaz mı bilemem ancak Tayyip'in siyasi kariyerinin sonuna katkı koyacak etkenlerden birisi olacak gibi geliyor bana. 

Hanım dürtüyor, S-400 leri de yaz diye. (Şaka şaka o şu an tezinin kaynakçasını düzenliyor, işi olmaz hava savunmayla) S-400 meselesi nasıl buralara geldi bilmiyorum ama şu kadarını söyleyeyim, blöf yapacaksan ya 10 kilo betondan billur sahibi olacaksın ya da elinde en azından bi full papaz olacak ki rezil olmayasın. Fakat blöf, blöf olmaktan çok uzun zaman önce çıktı maalesef. ABD haliyle muhabbete epey üzüldü. Ben olsam ben de üzülürüm. Elimden müthiş bir silah satışı geliri kayıyor, daha kötüsü bunu düşmanıma kaptırıyorum, daha kötüsü F-35'lerin radar izlerinin düşmanın eline geçme ihtimali var (aslında çoktan geçmiş bile olabilir), daha kötüsü havuç ve sopanın her ikisinin birden işe yaramaması itibarımı çok pis lekeler... Yani ben ABD olsam ben de epey takardım bu işe... Ha peki biz doğru mu yapıyoruz? Esasen yanlış bir yol izledik ama hamle doğru gibi. S-400 Türkiye'yi caydırıcı bir güç yapma noktasında önemli. Hava saldırısı düzenleyecek ülke 7 defa düşünmek zorunda kalır. Kayıplarını yeniden yeniden simüle eder Hele hele sen Doğu Akdeniz'de Kıbrıs açıklarında doğalgaz arayıp bütün uluslararası hukuku karşına almışken, Suriye'de kah ABD'yle kah başkalarıyla burun buruna geliyorken böyle bir sistem seni bir parça rahatlatır. Fakat Türkiye'nin ABD'nin uygulayacağı ekonomik yaptırımlara direnme gücünün de olmadığını biliyoruz. Fakat bu noktada bu işin sonunu getirmek, vazgeçip rezil olmaktan iyidir. Rezalet derken burada Rusya'nın uygulayacağı yaptırımlar, tazminat, turizmin dolaylı olarak felç olması, Suriye'deki üstü kapalı ortaklığın sonu ve pek çok şeyi kastediyorum. Tek korkum, Rusya'yla gereğinden fazla yakınlaşmak. Zira yakındaki Moskof, uzaktaki Big Brother'dan her zaman daha tehlikelidir. ABD yaptırımlarını da göze almamız zor olduğuna göre, bizi pek tatlı günler beklemiyor, her halükarda.

Önümüzdeki süreçte hiç görmediğimiz bir Türkiye manzarası var gibi. Uluslararaası alanda müttefikleri dahil herkesle arasına karakedi giren ve yaptıklarıyla uluslararası hukuk karşısında giderek marjinalleşen bir hariciye politikası(zlığı), tüm kaynaklarını tüketmiş ve günü kurtarmaya dönük panik hamlelerle şarampole savrulan bir iktisat politikası ve neticede sosyal açıdan kopmuş, yeniden birleşmeye, barışmaya hasret bir toplum yapısı. Bunların tamamından beslenerek güçlenen muhalefet ve geleceğe dair yarım yamalak umutlarımız. İşte küçük bir gelecek panaroması önizlemesi...

7 Nisan 2018 Cumartesi

"Yönetici" kime denmez?

Yöneticilik, oldukça dikkat ve beceri gerektiren bir iştir. Maalesef bizde çoğunlukla "idarecilik" ve "muhbirlikle" karistiriliyor. Yonetici, calisanlarin koordinasyonunu saglamakla mukelleftir ve onlari her daim korumaya calisir. Cunku bir kurumun yuku calisanlar tarafindan tasinir ve onlara yol gostermek, onlari bir arada tutabilmek icin gerekli sartlarin hazirlanmasi gerekmektedir.

Yonetici, en zor durumlarda bile sorumluluk alarak yukarida anlatilani yapabilen kisiye denir. Bu noktada sevgili Metin hocamin kulaklarini cinlatmak isterim. Bugune kadar tanidigim en harika amirlerden birisiydi. En acil uyarilari bile inanilmaz bir nezaketle yapar ve calisma arkadaslarina harika ornek olurdu. Bir de "Yonetemeyenler Kulubu" var tabi. Herhangi bir yonetme kabiliyetleri bulunmadigindan ellerinde olan zavalli yontemleri kullanirlar.

Bunlarin ilki "idareciliktir" yani zor zamanlarda bir şeyleri "idare" etmek yontemiyle kotarmaya calismak. Bunu yaparken de karsi tarafi konusturmadan surekli konusarak size mevcut durumu kabul ettirmeye calisirlar. Siz cevap veremeden coktan konunun ana eksenini degistirmis, demagojik yaklasimlariyla aslinda mevcut konuyla ilgisi olmayan bir eksene sizi cekmeyi basarmislardir. Sam Horn'un meşhur "Tongue Fu" kitabini okuyanlar ne demek istedigimi daha iyi anlayacaklardir. İdare-yi maslahat ederler yani... Şair Eşref'in ruhu şad olsun, bir gun gelir: "İdare gider, maslahat elde kalır." O zaman da o kurum ayvayi yer.

Ikinci yontem yerine gore en cok ise yarayanidir: "Yalakalik". Mumkun mertebede Ust amirlerin ilgi alanlari ve defolari gayet iyi ezber edilir. Bu cercevede herkese nabza gore serbet verilerek seviye seviye yalakalik yapilir. Boylece egolar hos tutulur. E o kadar sivazdan sonra zaten senin de egonu biraz hos tutmana musaade edilir. Yalakalik sirasinda soz konusu yonetici ust amirlerine surekli bir seyler fisildamayi, baskalari hakkinda ustlerini ince ince islemeyi de ihmal etmez. Yalakalik ve dezenformasyon birlikte yapildiginda, bunlara maruz kalan ust yonetici icin karsi koymasi zor bir algi manipülasyonu olusmus olur.

Ucuncu olarak soz konusu yonetici surekli birilerinin ayagini kaydirmaya ve onlari gozden dusurmeye calisir. Iyi bir yoneticinin yapmasi gereken acik kapatmak iken, kotu yonetici muhbir ruhuna ve zavalli karakterine uygun olarak surekli acik arar ve bu aciklari koz olarak kullanir.

Dorduncu yontem ise calisanlara sahte ovgu mesajlari vermektir. Sık sık calisanlarin ruhunu oksamak, onlari kalabalik icinde sozum ona onore etmek gibi gosterilerde bulunurlar. Bunu yapmalarinin altindaki temel sebep, calisanlarin kendilerine karsi vefa borcu hissetmesini saglayarak gazlarini almak ve olasi bir anlasmazlikta yanina cekmek psikolojisidir.

Besinci yontem ise acikca suclamak ve sorumluluk yikmaya calismaktir. Gercek bir yonetici kriz durumlarinda ikazini nazikce yaparak sorumluluk ustlenirken, bahsettigim sahte yoneticiler sorumlulugu derhal olayla en yakindan iliskilendirdikleri kisiye yikarlar. Bu an, koseye sikistiklari andir ve foyalari mutlaka bu anlarda ortaya cikacaktir.

Unutmayiniz ki boyle insanlar her zaman hayatinizda olabilirler. Her zaman onlardan uzak bulamayabilirsiniz kendinizi. Yapmaniz gereken isinizi yapmaktir. Ancak tek bir farkla. Vakti geldiginde, ayaginizi kaydirmak isteyen yoneticiye haddini bildirmek icin en basindan sonuna kadar her seyi not almalisiniz. Her foyasini, her falsosunu, her yanlisini not alin. Size saldirmak icin ust duzey yoneticilerden kurulu bir ortam buldugunda, son hamlenin kendisi tarafindan yapilacagini sanmasina izin verin. Sonra da sakince ancak kesin bir uslupla saplayin kendi yarattigi zehirli hancerleri yine bizzat kendisine.

Sevgiyle kaliniz.