26 Aralık 2010 Pazar

Şili'de Av


Orhan Asena'nın kaleminden çıkmış iki perdelik bir oyun "Şili'de Av".

Oyun, 11 Eylül 1973 günü Şili'deki sosyalist iktidarın bir askeri darbeyle son bulduğu ve dolayısıyla Salvador Allende'nin öldürüldüğü günü konu alıyor. Allende'nin sabaha karşı aldığı bir telefonla uyanıp harekatı haber almasından, başkanlık sarayına gidip orada öldürüleceği ana dek yoldaşlarıyla beklemesi ve halkıyla radyo aracılığıyla iletişime geçmesi gözler önüne seriliyor. Bir taraftan da cuntanın başlattığı insan avından kaçan bir grup öğrencinin bir rahibin evine girerek burada gün boyu saklanmaya çalıştıkları görülüyor. Allende'nin her konuşmasının ardından, Rahibin evinde bulunan öğrenci-milisler, Allende'nin seçimle iktidara gelmiş bir sosyalist yönetimi ayakta tutabilmek için yine yasal hakları kullanmış olmasını tartışıyorlar. Allende'nin en başından beri şiddeti reddetmesi ve rejimi ayakta tutabilmek için ne öğrenci ne de işçi birliklerini silahlandırmayıp, yönetimi halkına ve anayasal haklara dayandırma çabasını doğru bulanlar da oluyor içlerinden, bunu yaptığı için kendi insanlarını bile bile sırtlanların önünde silahsız-savunmasız bıraktığını düşünenler de... Kuşatılıyorlar, sabaha dek süre tanınıyor onlara. Ve av tüm hızıyla devam ediyor Santiago'da ve tüm Şili topraklarında...

Oyunun sonunda o günlere ait görüntüler gösteriliyor ekranda. Santiago sokaklarında binlerce insan yerde yatıyor cansız. Santiago Stadı'nda onbinlerce tutsak. Victor Jara da var aralarında. Gitarını çalıyor, şarkısını söylüyor ve şarkısına eşlik eden insanların sayısı arttıkça, korkaklar önce parmaklarını kırıyorlar Jara'nın, sonra Jara'nın susmadığını görünce dipçik darbeleriyle öldürüyorlar onu. Elleri silahlı caniler, kendi tutsaklarından korkuyorlar şarkı söylediklerinde. Şarkı! Yüzler, Binler, Onbinler hep bir ağızdan söylemesin diye saldırıyorlar, hırçınlaşıyorlar, ölüm kusuyorlar etraflarına. Kendi tutsaklarının şarkılarından korkuyorlar! Şarkılarımızdan korkuyorlar! Hep beraber söylediğimiz türkülerimizden! İşte bu yüzden, hep bu yüzden, her defasında haykıracağız yüzlerine. Sokakta, evde, okulda, işte, meydanlarda! Her defasında haykıracağız ve diyeceğiz ki;

"El pueblo unido jamas sera vencido!"

16 Eylül 2010 Perşembe

Neye Yarıyon Ki Sen ?!?

Neden Yaşıyoruz?

1) Sosyal olmak için. Birbirimize ihtiyacımız var insanlık olarak. Tanrı Adem'e neden bir eş yolladı dersiniz? Şayet bir "insanlık" tan bahsetmek istiyorsak, zaten en az iki kişi olmak zorundayız. Havva Adem, Adem de Havva ve çocukları için yaşadı. Biz de bu geleneği sürdürüyoruz ve yedi milyar türdaşımız için yaşıyoruz. Sayının çoğalmış olması, yaptığımız şeyin farklılaştığı anlamına gelmiyor yani.

2) Ölmek için. "Doğup da ölmekten kuşkulanan bebeler..." diye geçer zeybek yemininde de. İnsan dünyaya ölmek için gelir. Çünkü şu ana kadar insanoğlunun somut olarak yapabildiği, istisnasız tek ortak iş ölebilmektir. "Bizim Şinasi var ölmedi hiç" diyeniniz var mı aranızda?

3) Üremek için. Varoluş amaçlarımızdan birisi de dünyaya bir iz bırakmaktır: "çocuk". Soyumuzu devam ettirebilmek için, neslimiz sürsün diye yaşarız. Bu yüzden sevişiriz. Çocuk yapmasak bile fizyolojik açıdan buna programlanmışızdır. Bütün erkek ve kadınlar birbirleri ile sevişmek için yaşarlar. Böylece ürerler ve nesillerini de devam ettirmiş olurlar. Evet hayat tam olarak "sikiş-sokuş" tan ibarettir. 7 milyar insan yerden bitmedi.

4) Ego tatmini için. Doğup da deli gibi ağladığımız andan ölümümüzdeki olası "soz sözlerimize" kadar hep bir şeyleri ispat etmek için yaşarız. Önce bir iki kelime, sonra bir-iki adım, sonra okuma-yazma, sonra sonra... asla bitmeyen yeni başarılar ve deneyimler. Ölürken bile "ışıkları kim kapattı ibneler?!?" der, "rahmetli çok komik adamdı" dedirtmek adına prim yaparız. Benliğimiz okşandığı oranda insanız her birimiz.

5) Kazanmak için. Ne kazandığımızın pek de önemi yok aslında. Her neyse o kazandığımız, olabildiğince büyük miktarda olsun diyedir çilemiz. 100 metre yarışında büyük ödül birinci olana verilir, ikinci olana değil. Finalistler değil şampiyonlar hatırlanır. Muzaffer bir sperm olarak yumurtaya girmeyi başarabilenler bizleriz. Onbinlerce kardeşimiz buna muvaffak olamadılar. Özetle "biz kazandığımız" için hayattayız. Ve hayatımızın sonuna kadar da bu alışkanlığımız sürsün diye yaşayacağız.

8 Temmuz 2010 Perşembe

Seyyah Kethûda Çelebi'nin Mâ'cerâları "Episode-3"


Ekim 1790, Cat Island açıkları.

Vaay devrem vay. Bu Bahamalar çok garip yer. Her yer mercan kayalığı, her yer düz bayır. Kedi adası açıklarındayız. Dağ var bi tane burda. Yani aslında tepe bile değil de, yerliler Alvernia Dağı diyolar. Hepsi hepsi 90 arşın ya var ya yok yüksekliği. Allahın yamyamları hayatlarında dağ görmediklerinden... Zaten atalarımız ilk geldiğinde bizi de tanrı bellemişti ibnetorlar da sonradan uyandılar işe.

Geçen gece karanlık bastırırken Cevahir'le güverteye çıktık, fezayı seyreyliyoruz. Bir güzel dolunay var, yıldızlar, seyyareler ışıl ışıl. Oh be dedim Cevo, nihayet Bahamalar'a varıyoruz oğlum. Sayende kaptan dedi yavşak. Tıtıtıtı diye gülüştük. Derken levazımat sandıklarının ordan bi tıkırtı geldi. Kafamı çevirdim, Cevahir fare falandır abi, adadan geldiler zaar dedi. Sonra bi gümbürtü. Sandıklardan bir ikisi devrildi. Biz tabi kılınçları çektiğimiz gibi hüruc ettik sandıkların oraya. Anaaa bi de ne görelim? Bizim Honulu. Cevo da ben de şoktayız. "Ulan ulan.. sen ne arıyosun burda hayvan herif!?" diye çıkıştım. Bunun gözleri dolu dolu oldu bacağıma kapandı başladı ağlamaya. Koca reis ağlıyor önümde çocuk gibi. Ya dedim oğlum dur, bi otur şöyle. Sen ne zaman bindin gemiye? Niye saklandın? Lan anlatsana!

"Abi" dedi. Bu yamyamların arasında kral hayatı yaşamak çok mu güzel iş sanıyosun dedi. Her gün aynı adamlar, her gün aynı teraneler, yok o büyücüye git, yok bu tapınakta dua et. Bıktım artık anlıyo musun dedi. Nassau'yu gençliğimden beri görmüyorum abi dedi. Orda bi yavuklum vardı, nişan yapmıştık. Tam evlenecekken benim pederin ölüm haberi geldi. Beni apar topar adaya götürdüler reis olayım diye. Manitayı da bi daha göremedim zaten dedi. Oğlum dedim aradan yıllar geçti, çoktan çoluğa çocuğa karışmıştır hatun, torun torba sahibi olmuştur dedim. Abi öyle deme bokunu yiyim diyip ağlamaya başladı bu. Cevo'yla birbirimize baktık. Nicholas gürültüye gelmiş, üçümüzü görünce bi şaşırdı, anlattık ona da durumu tabi...

Neyse ertesi sabah tayfalar erkenden uyanıp bunu görmüşler, beni uyandırmaya geldiler kamarama. Kaptan, Honulu ibnesi burda n'apalım diyolar. Bi de güzel bağlamışlar adamı yelken direğine. Oğlum deli misiniz bırakın adamı dedim. Dertli adam, bıkmış ada hayatından. Nassau'ya götürücez onu da eski yavuklusunu bulucaz dedim. Bors da bunu görünce sinirlenmiş. "Kaptan nevaleye ortak mı olcak bu şimdi yöeaa" dedi. Ulan dedim topaç. Gemide istemediğin kadar tropik meyve, pirinç, peksimet var. Sana da yeter ona da dedim. Mına kodumun herifi Selanik'ten beri aç karnından başka bişey düşünmüyo. Cengde adamların iliğini kurutuyor o ayrı. Zaten o hayvanlığı da olmasa dakika tutmam yanımda. Kiler hortumcusu pezevenk.

Güverteye indim. Nicholas baktım çoktan çözmüş bizimkini. Oturttuk pirinç lapası yedirdik, beynine kan gitti biraz. Honulu dedim bak. Yengeyi bulmak için uğraşırız eyvallah. Yalnız evlenmişse, çoluğa-çocuğa karışmışsa dokanamam. Benden oraya kadar dedim. Elin iffetli kadınının peşine düşmek için gelmedim taa Selanik'lerden ben dedim. Devletlü padişaha hediyeler götürücem, yeni bi Atlantik haritası çizicem daha dedim. Yemeği yedi keyfi de yerine geldi ya, hemen yavşadı puşt. Kıkıkıkı diye güldü. Yaa devrem ayıb ediyon manitayı bulalım gerisi bana kalmış, rahat ol sen dedi. Ulan senin ipinle yine kuyuya iniyoruz ya Allah sonumuzu hayra çıkarsın inşallah Honulu dedim.

Nassau'ya hemen hemen bir haftalık yolumuz kaldı. Rüzgar üç gündür neredeyse yok. Yelkenleri indirdik. Ara ara kürek çekiyoruz. Rüzgar olmadığından akşam vakitleri bizim tayfalara izin veriyorum. Oturuyolar, çalıp söylüyolar. Bi de birbirlerini anlasalar. Bildikleri tek ortak dil Türkçe. Bırak Türkçe şarkı söylemeyi, doğru düzgün konuşamıyolar bile şoparlar. Neyse keyifleri yerinde allahtan. Eee adada manitaları götürdüler, güvertede de avakadoları ayıklıyolar. Daha ne olsundu. Benim gibi kaptanı nah bulurlar yemin ediyorum. Yorgunluk hasıl oldu, hele uyuyalım az...

- Cevoo! benim adult mecmuaları gördün mü lan?

6 Temmuz 2010 Salı

Mesnevi'den Seçmeler - III (Ahmed'e Doğru-1)



~~ İnsan tarafgirlikten, hiddet ve şehvetten şaşı olur. Şişe birdi, onun gözüne iki göründü. Şişeyi kırınca ne o şişe kaldı, ne öbürü... Hiddet ve şehvet insanı şaşı yapar; doğruluktan ayırır. Garez gelince hüner örtülür. Gönülden göze, yüzlerce perde iner. Kadı kalben rüşvet almaya karar verince, zalimi, ağlayıp inleyen mazlumdan nasıl ayırt edebilir?

~~ Sen bizi her zaman tuzaktan kurtarmaktasın. Ey gani ve müstağni Tanrı, biz yine bir tuzağa doğru gitmekteyiz! Biz bu ambarda buğday biriktirmede, toplanan buğdayı yine kaybetmekteyiz. Biz, bu vahşi mahluklar topluluğu, düşünmüyoruz ki buğdayın noksanlaşması farenin hilesindendir. Fare, ambarımızı deldikçe, hilesinden ambar harab olmuştur. Ey can, önce farenin şerrini defet, sonra buğday biriktirmeye çalış, çabala!

~~ Ruhlar her gece bu kafesten kurtulurlar, ne kimsenin hakimi, ne de mahkumu olmayarak feragata ulaşırlar. Geceleyin zindan haberleri yoktur. Sultana mensup davetliler, geceleyin devletten haberdar değildirler. Ne gam var, ne kâr ve zarar düşüncesi. Ne bu filan kadının hayali, ne o filan erkeğin kuruntusu!

~~ Halife, Leyla’ya dedi ki: "Sen o musun ki, Mecnun senin aşkından perişan oldu ve kendini kaybetti. Sen başka güzellerden güzel değilsin." Leyla, “Sus, çünkü sen Mecnun değilsin” diye cevap verdi.

~~ Kuş havadadır, gölgesi yerde kuş gibi uçar görünür. Ahmağın biri, o gölgeyi avlamaya kalkışır, takati kalmayıncaya kadar koşar. O gölgenin havadaki kuşun aksi olduğundan; o gölgenin aslının nerde bulunduğundan haberi yok! Gölgeye doğru ok atar. Bu meşgale yüzünden okluk bomboş kalır. Ömrünün okluğu boşaldı. Ömür gitti; gölge avı ardında koşmada yandı eridi!

~~ Kimyayı meydana getiren O'dur, kimya ne oluyor ki? Mucize bağışlayıcıdır, simya ne oluyor ki? Benim bu öğüşüm, öğmeyi terk etmenin ta kendisidir; çünkü bu öğüş, varlık delilidir, varlık ise hatadır. O'nun varlığına karşı yok olmak gerektir: O'nun huzurunda varlık nedir? Manasız bir şeyden ibarettir! Varlık kör olsaydı... O'ndan erirdi, güneşin hararetini tanır, anlardı. Bu zahirî vücudun Allah’ın varlığıyla var olduğunu bilmemesi, körlüğüne delildir.

~~ Hak’kın cebrinden agah isen feryadın nerede? Cebbarlık zincirini görüşün hani? Zincire bağlanan nasıl olur da neşelenir? Hapiste esir olan nasıl hürlük eder? Eğer ayağını bağladıklarını, başına padişah çavuşlarının dikildiğini görüyorsan... Gayrı sen de acizlere çavuşluk etme. Çünkü bu vazife acizlerin huyu ve tabiatı değildir. Madem ki görmüyorsun; Tanrı’nın cebrinden bahsetme! Görüyorsan hani gördüğünün nişanesi?

25 Haziran 2010 Cuma

Mesnevi'den Seçmeler - II (İki Şarabın Farkı)


~~ Her iki suretin birbirine benzemesi caizdir, acı su da, tatlı su da berraktır. Zevk sahibinden başka kim anlayabilir? Onu bul! Tatlı su ile acı suyun farkını işte o anlar. Zevk sahibi olmayan sihri, mucize ile mukayese ederek her ikisinin de esası hiledir sanır.

~~ Mim, vav, mim ve nun harflerinde bir yücelik yoktur. "Mümin" sözü ancak tarif içindir. Ona münafık dersen... O aşağılık ad, içini akrep gibi dağlar. Bu ad, cehennemden ayrılmış ve kopmuş değilse niçin cehennem tadı var? O kötü adın çirkinliği harften değildir. O deniz suyunun acılığı kaptan değildir.

~~ Kalıp altınla halis altın ayarda belli olur. Kalıpla halisi, mehenge vurmadıkça tahmini olarak bilemezsin.
Tanrı kimin ruhuna meheng korsa ancak o kişi, yakini şüpheden ayırdedebilir. O adam diri bir kişinin ağzına bir sıçrayıp girse, onu dışarı çıkarıp attığı zaman rahatlar. Binlerce lokma arasında ağzına ufacık bir çöp girdi mi, diri kişinin hissi onu duyar, sezer.

~~ Kuş tutan avcı, kuşu avlamak için ıslık çalar, ötme taklidi yapar. Aşağılık kişi dervişlerin sözlerini, bir selim kalpli kişiye efsun okumak, onu efsunlamak için çalar.

"O kötü adın çirkinliği harften değildir. O deniz suyunun acılığı kaptan değildir."

20 Haziran 2010 Pazar

Mesnevi'den Seçmeler - I (Gerçek Aşk)


~~Kibirlerinden "Allah isterse" (inşaallah) demediler. Allah da onlara insanların acizliğini gösterdi. "İnşaallah" sözünü terk ettiklerini söylemeden maksadım, insanların yürek katılığını ve mağrurluğunu söylemektir. Yoksa arızi bir halet olan inşaallah’ı söylemeyi unuttuklarını anlatmak değildir. Hey gidi nice inşaallahı diliyle söylemeyen vardır ki, cânı “inşaallah” la eş olmuştur.

~~Aşığın hastalığı bütün hastalıklardan ayrıdır. Aşk, tanrı sırlarının usturlâbıdır. Aşıklık ister o cihetten olsun, ister bu cihetten... Akıbet bizim için o tarafa kılavuzdur. Aşkı şerh etmek ve anlatmak için ne söylersem söyleyeyim... Asıl aşka gelince o sözlerden mahcup olurum. Dilin tefsiri gerçi pek aydınlatıcıdır, fakat dile düşmeyen aşk daha aydındır. Çünkü kalem, yazmada koşup durmaktadır, ama aşk bahsine gelince; çatlar, aciz kalır. Aşkın şerhinde akıl, çamura saplanmış eşek gibi yattı kaldı. Aşkı, aşıklığı yine aşk şerh etti.

~~"Eşi bulunmayan o sevgilinin vasfına dair ne söyleyeyim ki, bir damarım bile ayık değil! Bu ayrılığın, bu ciğer kanının şerhini şimdi geç, başka bir zamana kadar bunu bırak!”
(Can) dedi ki: “Beni doyur, çünkü ben açım. Çabuk ol çünkü vakit keskin bir kılıçtır. Ey yoldaş, ey arkadaş! Sufi, vakit oğludur (bulunduğu vaktin iktizasına göre iş görür). “Yarın” demek yol şartlarından değildir. Sen yoksa sufi bir er değilmisin? Var'a veresiyeden yokluk gelir”.

~~Bir adamın ayağına diken batınca ayağını dizi üstüne kor. İğne ucu ile diken başını arar durur, bulamazsa orasını dudağı ile ıslatır. Ayağa batan dikeni bulmak bu derece müşkül olursa, yüreğe batan diken nicedir? Cevabını sen ver! Her çer çöp (mesabesinde olan), gönül dikenini göreydi gamlar, kederler; herkese el uzatabilir miydi?

~~Diri aşk ruhta ve gözdedir. Her anda goncadan daha taze olur durur. O dirinin aşkını seç ki bakidir ve canına can katan şaraptan sana sakilik eder.

15 Nisan 2010 Perşembe

Yani diyor ki.


1.De ki partizanlığın dili birdir, Şüphesiz otobüsleri yakıp sağı solu taşlayan zihniyetle, "Helal olsun nası kodu yumruğu ama bilaaaader" zihniyeti aynıdır. Onlara ne büyük azablar müjdelenmiştir. De ki, Ey Adem, "ama onlar yapıyolebelebüp" sözündeki "onlar" neyse, sen de o'sun. Şiddeti yekleştirmeyip, hep "öteki"ne mahsus görenler var ya, vay onların haline.

2.Ey insanlar, elmayla armudu karıştıranları, ajitasyonla olayları çarpıtanları, her şeyi "tek bir bakışla" aynı potada eriten mermer fikirleri görmez misiniz? Terörist, Anarşist, Vatanperver, Kahraman, Hain gibi yaftaları sakız gibi çiğneyen bu gafilleri görmez misiniz? Vay onların haline ki, onları hesap zamanı kimse kurtaramayacaktır.

.
3.Şüphesiz ki Tayyib, ulular ulusudur.

4.De ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Recebi, Tayyibi ve Erdoğanıyla bölünmez bir bütündür.

5.O ki, piyasa yaşasın, sistem emsin, babalar sevinsin diye ne çileler çekmiştir.

6.Haykır, ben öyle malım ki, "En az üç çocuk yapın" lafı ile daha çok işgücü, daha az masraf mantığı sonucu emek sömürüsünün yaygınlaşmasının hiçbir alakası olmadığına inanıyorum ve belime abanıyorum.

7.Onlar ki(haklarının gaspına direnip, kış ortasında Ankara'da yüzlerce haklı çığlığı bir araya getiren işçiler) tekere çomak sokmakla "devletin bütünlüğüne" zarar mı verecekler?

8.Bu sözlere "uydurmadır" diye inanmayan (gafiller), size Recebin ve Tayyibin ne olduğu defalarca gösterilmedi mi? İnkara devam mı edeceksiniz?

23 Mart 2010 Salı

Hadron Çarpıştırıcısı vs Yecüc - Mecücler


Ntvmsnbc'nin Hadron Çarpıştırıcısı'nda yapılacak yeni bir deneyle ilgili verdiği habere dair yazılan okuyucu yorumunu, noktasına-virgülüne dokunmadan sizlere ulaştırmanın haklı gururu ve mutluluğu içindeyim canlarım. May the force be with us.

NTVMSNBC:
Büyük patlamaya 1 hafta kaldı

CERN'deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı'nda proton parçacıkları 3.5 trilyon elektronvoltluk enerjiyle çarpıştırılacak.


Yorum yazabilen, bildiğin oksijen falan tüketen bir insan:
23 Mart 2010, Salı 15:45 Birol Merdaneci (40) - Adana

Semada oluşacak karadeliklerden yecüc ve mecüclerin istilası vuku bulursa bakalım ne yapacaksınız parçasının peşine düştüğünüz Allah size merhamet göstermez ahirette ben size diyorum burdan benim tek temennim müminlere dokunmaz onlar diye umud ediyorum
Editation of LOL:
23 Mart 2010, Salı 17:00 Fred Feed - Unknown Region
Birol Bey, tedavi masraflarınızı üstleniyorum.

14 Şubat 2010 Pazar

Skywalker'a Ağıt


Daha sekizindeydin bulduğunda Qui Gon seni
Serpilmemiş dimağdın, oyduğunda 3po droidi

Çektiler seni galaksinin, en derin-ırak illerinden
Götürdüler Coruscant'e, ettiler yurdundan-yerinden

Qui Gon ölende, yeni pişmişti Obiwan
Eline düştün ol zeman, oldun taze padawan

Padme'ye hallendin, Count Dooku'ya bilendin
Kibrini göremedin, gücünü kontrol edemedin

"Genç padawan" dedi Yoda usta, sen daha çok toysun.
Hele biraz sabret, vakti gelince usta olucusun.

Ben anlamam dedi Anakin, ille de master olucam
Darth Sidious girdi kanına, goduğum sith solucan.

Obiwana haber geldi, ihanet içinde cumhuriyet
Birlikler emir almış, vuruyor jedi ları tek tek

Erenler eydür, Anakin girmiş Jedi Temple'a
Doğramış ne kadar padawan, çoluk-çocuk varsa

Yoda usta eydür, "Git bitir bu işi"
Obiwan çekindi önce, nasıl keseyim "kardeş"imi

Sonradan anlaşıldı ahvalin vehameti,
Obiwan çekti lightsaberı, verdi yeminini

Volkanik bir gezegendi, vardıkları ol yer
İki jedi karşılaştı, korktu gören her er

Anakin dedi "olmaz", ihanettir konseyin ittiği
Obiwan dedi "etme", gaflettir bu fikrindeki

Yiğitçe bir dövüş başladı, eriyen çelik platformda
Sonu şimdiden belliydi, devam edecekti korda

Obiwan sıyrıldı en son, zıplayıverdi kenara
Anakin kaldı dımdızlak, ateşilen lavda

Yapma dedi Obiwan, hakim bir tepedeyim
Davranırsan kılıcına, istemeden seni tepelerim

Anakinin ışıl gözleri, çoktandır kararmıştı
Ne yana baksa içindeki, Dark Side'ın karanlığıydı

Zıplayıverdi yerinden, savurdu kılıcını
Obiwan tek hamlede, kesiverdi bacaklarını

Korlara düştü Skywalker, acılar içinde bağırarak
"N'aptın" dedi Kenobi, olmazdı böyle yaparak

Lavların içinde Anakin, istedi kıyıya çıkam
Acıyla baktı ardından, sonra gitti Obiwan

Böylece başlayacaktı bir karanlık hikaye,
Yiğit Anakin'i götürdü Darth Sidious ellere

Padme zillisi ölmeden Anakin'den doğurdu
Kızın adını Leia, erkeğinkini Luke koydu

Anakin karanlık ellerde, operasyona alındı
Yanmış kafasına, kara bir maske takıldı

Ol günden beridür, kulaklarımızda aynı ses
Anakin'in düştüğü hale hayıflanır herkes

İmparatorluk marşı, şu bizde tın eden
Kara bir ağıttır, Anakin'den gelen...

15 Ocak 2010 Cuma

Example of cross-country analysis of two cows or Economic models for 2010

SOCIALISM:
You have 2 cows. You give one to your neighbour.

COMMUNISM:
You have 2 cows. The State takes both and gives you some milk.

FASCISM:
You have 2 cows. The State takes both and sells you some milk.

NAZISM:
You have 2 cows. The State takes both and shoots you.

BUREAUCRATISM:
You have 2 cows. The State takes both, shoots one, milks the other, and then throws the milk away...

TRADITIONAL CAPITALISM:
You have two cows. You sell one and buy a bull. Your herd multiplies, and the economy grows. You sell them and retire on the income.

SURREALISM:
You have two giraffes. The government requires you to take harmonica lessons

AN AMERICAN CORPORATION:
You have two cows. You sell one, and force the other to produce the milk of four cows. Later, you hire a consultant to analyse why the cow has dropped dead.

ENRON VENTURE CAPITALISM:
You have two cows. You sell three of them to your publicly listed company, using letters of credit opened by your brother-in-law at the bank, then execute a debt/equity swap with an associated general offer so that you get all four cows back, with a tax exemption for five cows. The milk rights of the six cows are transferred via an intermediary to a Cayman Island Company secretly owned by the majority shareholder who sells the rights to all seven cows back to your listed company. The annual report says the company owns eight cows, with an option on one more. You sell one cow to buy a new president of the United States , leaving you with nine cows. No balance sheet provided with the release. The public then buys your bull.

A FRENCH CORPORATION:
You have two cows. You go on strike, organise a riot, and block the roads, because you want three cows.

A JAPANESE CORPORATION:
You have two cows. You redesign them so they are one-tenth the size of an ordinary cow and produce twenty times the milk. You then create a clever cow cartoon image called 'Cowkimon' and market it worldwide.

A GERMAN CORPORATION:
You have two cows. You re-engineer them so they live for 100 years, eat once a month, and milk themselves.

AN ITALIAN CORPORATION:
You have two cows, but you don't know where they are. You decide to have lunch.

A RUSSIAN CORPORATION:
You have two cows. You count them and learn you have five cows. You count them again and learn you have 42 cows. You count them again and learn you have 2 cows. You stop counting cows and open another bottle of vodka.

A SWISS CORPORATION:
You have 5000 cows. None of them belong to you. You charge the owners for storing them.

A CHINESE CORPORATION:
You have two cows. You have 300 people milking them. You claim that you have full employment, and high bovine productivity. You arrest the newsman who reported the real situation.

AN INDIAN CORPORATION:
You have two cows. You worship them.

A BRITISH CORPORATION:
You have two cows. Both are mad.

AN IRAQI CORPORATION:
Everyone thinks you have lots of cows. You tell them that you have none. No-one believes you, so they bomb the shit out of you and invade your country. You still have no cows, but at least now you are part of "Democracy"

AN AUSTRALIAN CORPORATION:
You have two cows. Business seems pretty good. You close the office and go for a few beers to celebrate.

A NEW ZEALAND CORPORATION:
You have two cows. The one on the left looks particularly attractive.