19 Eylül 2008 Cuma

İhâta-i Ekvân

"İhâta-i Ekvân"* diye net bir sesle yanıtlamıştı soruyu. Adamın tok sesi, kendine güveninin derecesini ifade ediyordu bir bakıma. Sorunlar yaratmamak ya da var olan sorunları çözmek için, her bir insanoğlunun yapacağı iş buydu ona göre. Bunu insanlığın önemli birsmı biliyordu zaten. Peki ama, neydi kurtuluşa giden yol? Ya da insan kurtuluş yolunu seçtiğinde, neyden kurtulduğunu gerçekten biliyor muydu? Neydi bu başımızdaki koca puşt zulası? Bu hayın pusular, bu çıyanlar, bu çakal sürüleri kimlerdi? Bize dayatılanlar arasından seçim yapmak mıydı özgürlük? Yoksa insanoğlunun dünyasını algılayıp, onu bütünüyle sarıp sarmalamak mıydı kurtuluş yolunda?

Bütün bunlara bir mesih edasıyla yaklaşmayacağım elbet. Sadecellar sonra bulunmuş küçük ve görkemli içşehrim Kethu-Picchu'dan izleyeceğim etrafı. Onca uğraştan sonra yalnızca; "Vay vay, neler dönmüş Serhat yaa?!" da diyebiliriz elbette. Yine de önce, anlamaya çalışalım ekvanı; bizim gibi değil alt komşumuzunki gibi...

*: Evrenleri-dünyaları algılamak. İhâtanın diğer bir anlamını da göz önünde bulundurursak, aynı zamanda dünyaları "sarmalamak"

1 yorum: