20 Eylül 2008 Cumartesi

Bölüm-1, "Aslında"

İnsanlar çevrelerinde genellikle yaptığı işle tanınırlar. Pek çoğumuz Bakkal Osman, Kuaför Erôl, Bankacı Fikriye'yiz yani. Ya da akademideki uzmanlık alanımıza göre tanınırız. Öğrenci ya da öğretmen olalım bu değişmez; Coğrafyacı, Matematikçi, Tirici, Virici... Pek azımız karakteristik özelliklerimizle bilinir; Kel Hasibe, Uzun Mert, Barrak Hasan (karakteristiğe gel) gibi...

Ben de öyle ya da böyle birçok sınıf arkadaşım gibi çevremde "tarihçi" olarak tanınırım. Neyse ki Heredot Cevdetlikten 5 yıl kadar önce Akademik Cevdetliğe terfi etmiştim. Ben de bana yakıştırılan ya da ister istemez üzerine oturduğum bu tarihçi sedirinin(sedir görünümlü kazık geldi) desenlerini bozmamak, kılını-tüyünü sakınmamak amacıyla ufak bir yazı dizisi bozması hazırlayayım dedim. Bunun ilk ayağı "Aslında" isimli dizi olacak. Böylece, bize tarihi gerçek olarak kavratılan şeylerin aslında neler olduğuyla ilgili bir takım fuzuli bilgilere ulaşacağız. Milletin çok da umrundaymış gibi yapacağız bunu evet. O halde buyrun birinci bölüm...


Nedense "Anadolu" isminin hep Türkçe olduğu düşünülür. Türlü efsaneler vardır etrafında. "İçi ana doluymuş aboo" gibisinden. Aslında Bereketin sembolü Kybele, Artemis gibi tanrıçalarla özdeşleşmiş bu coğrafyanın dişi yönünün altta kalmadığını söylemek zor olmasa gerek. Yalnız bunun isimle bir ilgisi yok elbette. Anadolu ismi hepimizin bildiği üzere (madem öyle niye yazıyorum di mi) Bizans'ın Anatholika eyaletinin isminden geliyor. İçinde Ana dolu olup olmadığını ise bizim "Kart-Kurt"çulara sormak lazım. Onlar iyi bilirler...

İlginçtir ki Anadolu'ya "Türkiye" denmesi 13.yy'ı buluyor. Bu isimlendirmeyi yapan da Bizzat Batı dünyası. Latin metinlerinde "Turchia" deyü geçer. Anadolu Selçukluları ise kendi ülkelerine Turchia falan demiyorlar. "Diyar-ı Rûm" diyorlar, Roma ülkesi anlamında. Osmanlılar da uzun süre Rûm Sultanlığı diyecektir. Buradaki Rûm'un anlamı üstte belirttiğimiz gibi; Roma, Romalı. Yoksa "Lan ne gavur, ibne bir ecdadımız varmış piyüü" diye heyecanlanmaya gerek yok.

Yaşadığımız coğrafya üzerinden gidiyoruz devam edelim bari. Fatih de kendisini "Osmanlı padişahı ehe mehe" diye tanıtan bir zat değil. Kendisini Rûm Kayzeri olarak tanımlıyor ve tanıtıyor. Ortada sahiplenilmiş koskoca bir Roma geleneği söz konusu. Ben de İstanbul'u alıp geleneğin üstüne konsam ben de Kayzerlerin tillahıyım derdim açıkçası.

Anadolu'nun bilinen ilk ismi ise, bilinen ilk yerli halkından geliyor; "Hatti". Bu isimlendirmeyi yapan da yine Hattiler değil. Bu ismi Güneydoğu'nun bağrı yanık, kıllı delikanlısı Kral Sargon'un yazıtlarından ögreniyoruz, İ.Ö 2300'ler neyin. Bir bakıma şunu da söylüyorum; çok az topluluk "Biz Eşşekoturtanoğullarıyız abi" diye kendisini isimlendirir. Toplulukları isimlendiren, onlarla bir şekilde temasa geçmiş başka topluluklardır.

Şu an itibariyle Bizim topraklara pek çok şey söyleniyor şöyle bir bakarsak. Türkiye, Anadolu, Küçük Asya, Sebil, Batan gemi... Hepsi müstehak. Neden olmasın ki hem? Koskoca Alexander'ın ismini kebaba vermiş bir halkız. Bize Hindi deseler ne olur allaaseen?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder