6 Ekim 2009 Salı

Seyyah Kethûda Çelebi'nin Mâ'cerâları "Episode-1"


- Kaptan ne yöne gidiyoruz? Allahını kitabını seviyosan bişey de ya!
- Kaptan kaptan! Yeter lan. Nereye gidiyomuşuz. Kaptan da navigasyon aleti zaten mına koyim.
Ne biliyim olum ben.

18 Eylül 1790, Öğlen saatleri, Atlantik'te bi yerler.

Gemiyle Selanik'ten ayrılalı tam 13 ay oldu. Ve biz Lizbon'u geçtiğimizden beri yönümüzü kayıp etmiş, bir oraya bir buraya savruluyoruz. Aylar boyudur yol alan sefil denizcileriz. Konstantiniyye'den getirttiğim Macar yapımı pusulayı martılar denize düşürdü. O Nicholas ibnesine dedim. Şu agzına sıçtımının pusulasını balıklarla aynı yere koymayın dedim. Hayvaonğlu hayvan martılar balık çalıcam derken denize düşürdüler pusulayı. Gitti caanım alet. Elimizde eski bir harita. Dolanıp duruyoruz mına koyim. Bi seyir katibim Cevahir biliyo kaybolduğumuzu. Tayfalar bi bilse var ya, ağzımıza sıçarlar ağzımıza. Her gördüğümüz kayacığa, her ada parçasına bi isim takıyorum. Aha diyorum burası Melany koyu, aha berisi Lincoln Town. Adamları daha ne kadar kekliycem bilemiyorum. Garipler Lizbon'dan beri Bahamalar yolunda olduğumuzu sanıyorlar. Bir iki tanesi bizim Cevahirle konuşmalarımızı duymuş. Geçen kamarama geldiler. "Kaptan biz şu an Bahamalara gidiyoruz di mi?" gibisinden mırın kırın ettiler. Hemen bağırıp çağırdım. Ulan dedim, sizin gotünüzde don yoktu sizi buraya tayfa yaptım. Alayınızı ben besliyorum diye söylendim. Bakın yarın bi gün ölücem, bu gemi size kalacak. Bu çarkı siz çeviriceksiniz dedim. Arkamı döndüm, gözlerimden yaş geliyomuş gibi elimle hayali yaşlarımı silme numarası yaptım. Kaptan ver elini öpiyim diye atladı biri, çık git burdan Bors diye çıkıştım. Ben sizin geleceğinizi düşünüyorum oğlum dedim. Yolladım bunları.

Fırtınalardan yırttıkça Nicholas'la beraber yön belirlemeye çalışıyoruz. rotayı batı yönünde tutuyoruz. Ama birkaç fırtınadan sonra günlerce şuursuz yol aldığımızdan, Nerelerdeyiz bilmiyoruz. Tahminim Güney Amerika sahillerine ulaşıcaz rabbim izin verir de yaşarsak.

Gemide şimdilik erzak bol. Altı gündür fırtına da yok. Kuvvetli keşişlemeyi aldık arkamıza, şişirdik yelkenleri gidiyoruz anasını satıyım. Allah büyük ya varırız bi yerlere yine. En son iki hafta önce bi adaya denk geldik. Girdik muzdu, yabani ottu. Ne varsa topladık koyduk sandıklara. Tayfa tayfa değil karınca sürüsü şerefsiz herifler. Ulan hepi topu yirmi kişi bi taburluk yemek yiyo ibneler ya. Hele bi Martiguez var, koduum şişkosu. Ulan sabah kahvaltısında alayımız peksimete takılırken, bi baktım herif arkada muz sandıklarını boşaltıyo. Ensesine bi Osmanlı tokadı yerleştirdim lavuğun, iki seksen uzandı yere. Ulan dedim bu kadar adam eşek başı mı da peksimet yiyo. Ya işte kaptan da, üç gündür boğazımdan yemek girmedi de, Farenjitim de bilmem ne. Allahım yarabbim yaresulullah ya. Biz 13 aydır denizde fırtınalarla, adalarda yerli denen ibne evlatlarıyla boğuşuyoruz. Bu adam bana farenjitim diyo. Çok kızdım günlük çok. Hiç sorma. Verdim sopayı, yolladım aşağı.

Şimdilik deniz sakin, tayfaların karnı doydu uyukluyolar. Ben de Cevahir'le pişpirik atıyorum. Haritayı önümüze alıp ülke fethetmece falan oynuyoruz. Yine yazarım Allah izin verirse. Öpüyorum canım benim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder