Hapsedildik. Yağmurdan ve fırtınadan korunduğumuz, kitaplıklı, televizyonlu, tek yataklı odalarımıza. Bitik ruhlarımıza hapsedildik. Kendi kendimize ihanet etmeyi, herkesten önce kendimize yalan söylemeyi alışkanlık edindik. Kendi yalanımıza kendimiz inandık. Öyle inandık ki, kendimize bile karşı çıkamadık. Hain, benlik haini! Nasıl kendi yalanına inanmaz, onu sorgularsın!
Yok ettik. Sadece birkaç saniyelik hayallerimizde yaşattığımız o pak ve duru sevgiyi, o geri dönülmez keskin inancı paramparça ettik. İlk günden beri bir taraftan örüp bir taraftan yıktık inşa ettiğimiz her şeyi. Yağmur bulutlarının gerçekliğine teslim olmak yerine, camın arkasından izledik sağanak yağışı. Hapsolduk, camın güvenli sahtekarlığına.
Kaybolduk. Kendi yanılgılarımızın içinde. O yanılgıların yanılgı olduğuna bir türlü inanmadık. Herkes herkese yalan söyledi. Ama kimse kimseyi kandıramadı. Herkes hayatta kaldı, ama hiç kimse gerçekten yaşamadı. Ölmedik ama canlı da değildik ki zaten. Ne zahirimiz mamur, ne batınımız pür nur. Hiçbiri olmadı. Olduramadık.
Yağdı yağmur. Yürüdü adımlarımız bizden bağımsız. Aktı gözyaşlarımız bizden gizli. Çamur bulaştı pijamamızın paçasına. Küfür bile etmedik. Tükürmedik bile yere. Hayret, dönüp korkuyla bakmadık karanlıkta arkamızdan gelen var mı diye. Ölen öldü, giden gitti. Kalan sağlar bile bizden vazgeçti.
14 Ocak 2016 Perşembe
13 Ocak 2016 Çarşamba
Gündeme Dair
- "Çocuklar Öldürülmesin" demek, "Çocuklar Öldürülmesin" demektir. Bir yerde "çocuklar öldürülmesin" dendiğinde birileri bunu üstüne alıp bağırıp çağırıyorsa, fail kendini ifşa etmiş anlamına gelir. Jet hızıyla özür dilemek zorunda bırakılan Beyazıt Öztürk için iki güzel laf edildi. Bunlardan birisi daha dün Can Dündar'ın twitter hesabından geldi: "Sizce Beyaz mı daha tutsak biz mi?". İkincisi ise geçtiğimiz yüzyıl Roland Barthes tarafından zaten edilmişti: "Le fascisme, ce n'est pas s'empêcher de dire, c'est d'obliger à dire." (Faşizm konuşma yasağı değil, söyleme mecburiyetidir.)
- Söz konusu akademisyenlerin bildirisi içerik olarak eleştirilebilir, hatta bana kalırsa içerik olarak zaten eksik ve tek yanlıdır. Ancak bu insanlar fikirlerini özgürce açıklayabilirler. Sizlerin kapınızın kulu yapamadığınız insanlar da olacak ve karşıt fikirler öne sürebilecekler. Buna "Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti" denir ve evrensel bir haktır. Demokrasilerde böyle şeyler olağandır. Ancak demokratik tutum ve sizin gibilerin şu paragrafta bile yan yana gelmesi zorken, bunu anlamanızı beklemiyorum.
- Bugün çocukların ya da başka masum insanların çatışmalarda hayatını kaybediyor olmasının sadece iki önemli sebebi vardır:
Birincisi şehirleri mühimmat deposuna çeviren PKK denilen örgüttür. Bu örgüt 30 yıldan beri terör eylemleri düzenleyerek siyasi çıkarlarına ulaşmaya çalışmaktadır. Çıktığı yolda bu zamana kadar her yolu mübah görmüş ve sayısız can almıştır. Bundan sonra da almaya devam edecektir.
İkincisi PKK üç yıl boyunca şehirde ve kırda savaşa hazırlık yaparken, "Megri Megri" eşliğinde şimdi "vatan hainliği ve teröristlikle" suçladıkları insanlarla halay çeken Hükümettir. "PKK terörü yok olana kadar mücadele edeceğini" söyleyen bay başkan 3 sene göz göre göre bu yapılanlara ses çıkarmamış ve her seferinde olduğu gibi yine hepimizin gözünün içine bakarak yakın zamanda "kandırıldım" diyebilmiştir. Şimdi de içinde "Esedullah Tim" gibi garip unsurların olduğu bir takım yapılanmalarla kurunun yanında yaşa da kan kusturmaktadır.
- Estirilmekte olan rüzgara ve Neo-Führer'in sözlerine bakılırsa yakında gelinecek nihai nokta diktatörya öncesi son basamak olan "Ya benim tarafımdasın ya da vatan hainisin" noktasıdır. Bu nokta, Şili'den III.Reich'a kadar yaşanmış bütün deneyimlerde neredeyse aynı şekilde vuku bulmuştur.
- Söz konusu akademisyenlerin bildirisi içerik olarak eleştirilebilir, hatta bana kalırsa içerik olarak zaten eksik ve tek yanlıdır. Ancak bu insanlar fikirlerini özgürce açıklayabilirler. Sizlerin kapınızın kulu yapamadığınız insanlar da olacak ve karşıt fikirler öne sürebilecekler. Buna "Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti" denir ve evrensel bir haktır. Demokrasilerde böyle şeyler olağandır. Ancak demokratik tutum ve sizin gibilerin şu paragrafta bile yan yana gelmesi zorken, bunu anlamanızı beklemiyorum.
- Bugün çocukların ya da başka masum insanların çatışmalarda hayatını kaybediyor olmasının sadece iki önemli sebebi vardır:
Birincisi şehirleri mühimmat deposuna çeviren PKK denilen örgüttür. Bu örgüt 30 yıldan beri terör eylemleri düzenleyerek siyasi çıkarlarına ulaşmaya çalışmaktadır. Çıktığı yolda bu zamana kadar her yolu mübah görmüş ve sayısız can almıştır. Bundan sonra da almaya devam edecektir.
İkincisi PKK üç yıl boyunca şehirde ve kırda savaşa hazırlık yaparken, "Megri Megri" eşliğinde şimdi "vatan hainliği ve teröristlikle" suçladıkları insanlarla halay çeken Hükümettir. "PKK terörü yok olana kadar mücadele edeceğini" söyleyen bay başkan 3 sene göz göre göre bu yapılanlara ses çıkarmamış ve her seferinde olduğu gibi yine hepimizin gözünün içine bakarak yakın zamanda "kandırıldım" diyebilmiştir. Şimdi de içinde "Esedullah Tim" gibi garip unsurların olduğu bir takım yapılanmalarla kurunun yanında yaşa da kan kusturmaktadır.
- Estirilmekte olan rüzgara ve Neo-Führer'in sözlerine bakılırsa yakında gelinecek nihai nokta diktatörya öncesi son basamak olan "Ya benim tarafımdasın ya da vatan hainisin" noktasıdır. Bu nokta, Şili'den III.Reich'a kadar yaşanmış bütün deneyimlerde neredeyse aynı şekilde vuku bulmuştur.
12 Ocak 2016 Salı
Genelleme! Rica ettim bak...
"Bütün genellemeler yanlıştır. Ya da eksiktir. Ya da hem yanlış hem eksik hem de çarpık olabilir."
Şunu anladım ki bende özlü söz yaratımı sıfır. Cümle kuramamışım. Cümle kuramadığım gerçeğini sonsuz bir olgunlukla kabul etmişim ve hala burada yazıyorum. Komik değil mi? Değil miymiş? Şşş alo?
Hayatımda sadece 3 (üç) Çorumlu tanıdım. Ya da geri kalanları hatırlamıyorum diyelim. Bunlardan bir tanesi arkadaşım. Kendisine arada "Çorum nerenin ilçesiydi ya ekiekieki" diye espri yapabiliyorum. Hala bana nasıl katlanıyor anlamış değilim hakket.
Bir diğerini askerdeyken tanımıştım. Yaa okuyucu hanım kızım. Öyle rahat rahat konuşuyordun? We were soldiers oluum... Neyse askere giden herkesin, hiç de matah bir olay olmadığını sapına kadar bildiği, ancak buna rağmen dünyayı kurtaran adam fotoğraflarından bi tane çektirmeden gelmediği bu ortama ilk düştüğünüz yere acemi birliği deniyor. Hakikaten "yeni düşmek" ve "acemi" deyimlerinizi götünüzdeki dona kadar yaşadığınız bir yer burası. Etrafınızdaki komutanından askerine herkesin size "Oooo bunlar da yeni düşmüş, ananızı s.kecez ananızı" der gibi baktığını düşünüyorsunuz. Ya da gerçekten öyle bakıyorlar. Bakın aradan dört sene geçti, hala ayırdında değilsem durumu siz anlayın artık. Neyse uzatmayayım, ikinci Çorumluyla tanıştığım yer burası işte. Ve bilin bakalım kendisi kim? 10. Bölüğün kış ayında sürünmekten pişik olduğu İskenderun'da bizlere reva görülen bu oğlumuz, bölükteki talim çavuşumuz. Tatatam! Onbaşı Cesur sizlerle! Bu arada evet bazen terden ölüyoduk ama sabahın ayazı ve Yarıkkaya denilen yerin yaptığı efsane rüzgarın yardımıyla ilk haftanın sonunda bölüğün Darüşşifa Karantina Dairesine döndüğünü de söylemeliyim.
Cesur, hayatımda hem çok kızıp hem çok üzüldüğüm nadir insanlardan birisi oldu. Çünkü bir kere değil talim çavuşluğu falan, insanî herhangi bir yeterlilik ve edepte değildi. Dolayısıyla bize ritm duygusu olmadığı için yürüyüş kararı saydıramaması (buna mukabil haklı olarak yürüyemememiz ve bize "niye yürüyemiğyoğnuz" diye sorması), bizlere emirlerini dinletememesi, sesini duyuramaması, onun deyimiyle söyleyeyim "siz benği niye siklemiyoğnuz" a bir yanıt bulamaması bu arkadaşın en büyük kusurlarıydı. Hayatımda tanıdığım en zavallı çocuklardan birisiydi diyebilirim. Bir an önce askerliğini bitirmesini ve hem başkalarına hem kendine daha fazla eziyet etmemesini dilediğimi hatırlıyorum. (Çok sonraları bir vesileyle öğrendim ki adam sözleşmeli erlik gibi bişey yapıyor. Adam kopamamış ya la.)
Üçüncüsü tam bir hayal kırıklığıydı benim için. Zira ulan bi de "Senin yaptığını Çorumlu yapmaz" diye aptalca bir laf var. Hiç şu adamı tanısalar söylerler miydi diye düşünmüştüm ilk tanıştığım zamanlarda. Bende Cesur'un acı hatıralarını sona erdirecek olan kişi olmak üzereydi. Ancak ilk zamanların aksine son zamanları tahmin etmiş olmalısınız. Bir insanın ruhunun ne kadar çirkinleşebileceğini sayesinde deneyimledim diyebilirim. Artık leblebiye şu adamdan daha çok saygı duyuyorum haliyle. Çorum dedin mi güzel şeyler canlansın diye bunun yerine leblebiyi düşünüyorum. Zaten bunu niye düşüneyim lan?
Akabinde bütün genellemeler yanlıştır. Ya da eksiktir. Ya da sırf birbirimizin kalbini kıralım diye yapılmış ibneliklerden ibarettir. Mesela benim Çorumluların kalbini kırdığımı düşünebilirsiniz ama yok. Zira ben sadece bu ikisinin kalbini kırdım. Hatta şu yazıdan bihaber olduklarından kırdım bile sayılmaz. Ben yine de günahlarına gireyim istedim işte gıyaplarında. O kadar sevdirmişler kendilerini, düşünün.
Sırf şuraya bişeyler yazıcam diye uykudan vazgeçtim. Uyumak üzere yatağa uzanmışken kendime "Aaa ne zamandır karalamadıydın niye uyuyon lan encük ekieki" diyip oturdum bunun başına. Fütursuca küfür etmeyi özlemişim. Hiç etmiyormuş gibi.
Son olarak Çorumlular asil insanlardır demek istiyorum. 2-3 tanesi yüzünden koca bir coğrafyayı (o kadar koca olmasa da) lekelemiş ibneler. Herkese bunlar denk geliyor ondan bence yani.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)